Devlet Adamı Fatih Sultan Mehmet: İmparatorluğun Mimarı
Fatih Sultan Mehmet denildiğinde akla ilk olarak İstanbul'u fetheden büyük komutan gelse de, onun dehası sadece savaş meydanlarıyla sınırlı değildi. Fatih, fethettiği toprakları bir arada tutacak, yüzlerce yıl ayakta kalacak bir cihan imparatorluğunun hukuki, idari ve kültürel temellerini atan büyük bir devlet adamı ve reformistti. Bir şehri fethetmenin, bir imparatorluk kurmaktan daha kolay olduğunun bilincindeydi. Bu sebeple zaferlerinin hemen ardından, Osmanlı Devleti'ni merkeziyetçi bir yapıya kavuşturmak, hukuku üstün kılmak ve İstanbul'u dünyanın bilim, kültür ve ticaret merkezi haline getirmek için çalışmalara başladı. Çıkardığı "Kanunname-i Âli Osman" ile devletin anayasal zeminini oluşturmuş, kurduğu medreselerle ilim meşalesini yakmış ve adaletli yönetimiyle farklı milletleri tek bir bayrak altında toplamayı başarmıştır. Devlet adamı Fatih, kılıcının gücüyle kazandığı toprakları, aklının ve vizyonunun gücüyle bir imparatorluğa dönüştüren gerçek bir mimardır.
Merkezi Otorite ve Hukuk Devleti Anlayışı
Fatih Sultan Mehmet, güçlü bir imparatorluğun temelinin, her şeyden önce güçlü ve merkezi bir otoriteye dayandığını biliyordu. Devletin bekasını şahısların veya ailelerin keyfi uygulamalarına bırakmak yerine, hukukun üstünlüğüne dayalı, kurumsallaşmış bir yapı hedefledi. Bu doğrultuda, tahta geçer geçmez devlet yönetiminde köklü reformlara girişti. Amacı, padişahın mutlak otoritesini tesis etmek ve devletin tüm birimlerinin belirli kanun ve nizamlara göre işlemesini sağlamaktı. Bu yolda, uzun yıllar sadrazamlık yapmış ve büyük nüfuza sahip Çandarlı Halil Paşa'yı idam ettirmesi, eski aristokratik ailelerin gücünü kırarak yönetimi tamamen kendine sadık ve liyakatle yükselen kişilere emanet etme kararlılığının en net göstergesiydi. Fatih için devlet, her türlü kişisel ve zümresel çıkarın üzerindeydi ve bu anlayış, onun tüm idari reformlarının ana felsefesini oluşturdu.
Fatih Kanunnamesi: İmparatorluğun Anayasası
Devlet adamı Fatih'in en kalıcı ve en önemli miraslarından biri, "Kanunname-i Âli Osman" olarak bilinen kanunlardır. Bu kanunname, Osmanlı tarihinin ilk büyük ve sistematik anayasal metni olarak kabul edilir. Fatih, bu kanunname ile devlet teşkilatının yapısını, padişahın, vezirlerin ve diğer devlet görevlilerinin yetki ve sorumluluklarını, saray protokolünü, suç ve cezaları, vergi sistemini ve tımar düzenini yazılı kurallara bağlamıştır. Özellikle "kardeş katli" meselesine getirdiği "Nizam-ı Âlem için" (Devletin düzeni için) yasal çerçeve, taht kavgalarını önleyerek devletin merkezi otoritesini korumayı amaçlayan radikal bir adımdı. Fatih Kanunnamesi, Osmanlı Devleti'ni bir göçebe devlet geleneğinden, yerleşik ve kurumsallaşmış bir imparatorluk düzenine geçiren temel belgedir.
Bürokrasinin Güçlendirilmesi ve Devşirme Sistemi
Fatih, merkezi otoriteyi güçlendirmek için yönetimde Türk aristokrasisinin etkisini azaltarak, doğrudan padişaha bağlı bir bürokrat sınıfı oluşturmayı hedefledi. Bu doğrultuda, devşirme sistemine dayalı bir yönetim anlayışını benimsedi. Sadrazamlık başta olmak üzere en üst düzey görevlere, liyakat esasına göre seçilmiş ve sarayda (Enderun) yetiştirilmiş devşirme kökenli devlet adamlarını getirdi. Bu kişiler, güçlerini ve mevkilerini doğrudan padişahtan aldıkları için, eski Türk aileleri gibi bağımsız hareket etme veya hanedana rakip olma potansiyeli taşımıyordu. Bu sistem, hem yönetimde sadakati ve liyakati artırmış hem de imparatorluğun farklı unsurlarının devlet yönetimine entegre olmasını sağlamıştır.
Kültürel ve Ekonomik Kalkınma Hamleleri
Fatih Sultan Mehmet'in vizyonu, sadece askeri ve idari alanla sınırlı değildi. O, İstanbul'u sadece fethetmekle kalmamış, aynı zamanda onu yeniden inşa ederek dünyanın en görkemli bilim, sanat ve ticaret merkezlerinden biri yapmayı hedeflemiştir. Fetih sonrası boşalmış ve harap olmuş şehri canlandırmak için geniş çaplı bir imar ve iskân politikası başlattı. İmparatorluğun dört bir yanından Türk, Rum, Ermeni ve Yahudi nüfusu İstanbul'a getirterek şehrin kozmopolit yapısının temellerini attı. Onun için güçlü bir imparatorluk, sadece güçlü bir ordu ve hazineye değil, aynı zamanda güçlü bir kültüre ve ekonomiye de sahip olmalıydı.
İstanbul'un İmarı: Bir Dünya Başkenti Yaratmak
Fetihten hemen sonra, Fatih'in ilk emirlerinden biri şehrin imar edilmesiydi. Ayasofya'yı camiye çevirerek şehrin yeni kimliğini ilan etti. Kendi adıyla anılan Fatih Camii ve Külliyesi'ni inşa ettirdi. Bu külliye, sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda medreseleri, kütüphanesi, hastanesi (darüşşifa) ve aşeviyle tam bir sosyal yaşam merkeziydi. Ünlü Kapalıçarşı'nın ve Topkapı Sarayı'nın ilk yapılarını inşa ettirerek şehrin ticari ve idari kalbini oluşturdu. Su yollarını onarttı, yeni pazarlar ve hanlar kurdurarak İstanbul'u kısa sürede yeniden canlı bir metropol haline getirdi.
Bilim, Sanat ve Hoşgörü: Kozmopolit Bir Toplum
Devlet adamı Fatih, entelektüel birikimi yüksek, birkaç dil bilen, şiir yazan gerçek bir aydındı. Bu kimliğini, devlet yönetimine de yansıttı. Fatih Külliyesi bünyesinde kurduğu Sahn-ı Seman Medreseleri, dönemin en üst düzey eğitim kurumlarıydı. Ünlü matematikçi ve astronom Ali Kuşçu'yu Semerkant'tan İstanbul'a davet ederek bu medreselerin başına getirdi. Yerli ve yabancı pek çok alimi himaye etti. İtalyan ressam Gentile Bellini'yi sarayına çağırıp meşhur portresini yaptırması, onun sanata ve Batı'ya olan merakının bir göstergesidir. Aynı zamanda, fethettiği yerlerdeki halka karşı büyük bir hoşgörü gösterdi. Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin, Ermeni Patrikhanesi'nin ve Yahudi Hahambaşılığı'nın varlığını sürdürmesine izin vererek millet sistemi adı verilen yapının temellerini attı. Bu sistem, farklı dinlere mensup toplulukların kendi iç işlerinde özerk bir şekilde var olmalarını sağlayarak imparatorluğun sosyal barışını güvence altına aldı.
Ekonomik Reformlar ve Teşkilatlanma
Fatih, güçlü bir devletin ancak sağlam bir ekonomiyle mümkün olacağını biliyordu. Bu amaçla ilk altın Osmanlı parasını (Sultani) bastırarak ekonomiye istikrar getirmeye çalıştı. Gümrük vergilerini yeniden düzenledi, ticaret yollarının güvenliğini sağladı ve Kapalıçarşı gibi merkezler kurarak İstanbul'u uluslararası ticaretin kalbi yapmayı hedefledi. Ticaret ve zanaatı teşvik ederek devletin gelirlerini artırdı ve bu gelirleri orduyu modernize etmek ve imar faaliyetlerini finanse etmek için kullandı.
Özetle, Fatih Sultan Mehmet, yalnızca bir çağ açıp bir çağ kapatan bir fatih değil, aynı zamanda sıfırdan bir imparatorluk teşkilatı kuran, hukuki ve idari reformlarla devleti kurumsallaştıran, bilim ve sanatı himaye ederek bir medeniyet inşa eden vizyoner bir devlet adamıdır. Onun attığı temeller, Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzlerce yıl boyunca üç kıtada hüküm sürmesini sağlayan en önemli harç olmuştur. Fatih'in mirası, fetihleri kadar, kurduğu bu kalıcı düzen ve medeniyet vizyonudur.