
Bir Şehzadenin Portresi
Fatih Sultan Mehmet'in çocukluk ve şehzadelik yılları. Onu Fatih yapan hocaları, ilk saltanat dönemi ve yaşadığı büyük dönüşümün hikayesi.
Fatih Sultan Mehmet, 3 Mayıs 1481'de vefat ettiğinde arkasında sadece sınırları genişlemiş bir devlet değil, aynı zamanda hukuki, idari, kültürel ve bilimsel temelleri yeniden atılmış bir cihan imparatorluğu bırakmıştır. Onun mirası, fethettiği topraklardan, inşa ettirdiği binalardan veya kazandığı savaşlardan çok daha derindir. Fatih'in mirası, Osmanlı Devleti'ni bir göçebe beylik geleneklerinden koparıp yerleşik, merkeziyetçi ve kurumsal bir imparatorluğa dönüştüren vizyonun kendisidir. İstanbul'u fethederken gösterdiği askeri deha, şehri yeniden imar edip bir bilim ve kültür merkezi haline getirirken yerini bir medeniyet kurucusunun dehasına bırakmıştır. Çıkardığı kanunlarla devletin anayasasını yazmış, kurduğu medreselerle ilmin önünü açmış, gösterdiği hoşgörüyle farklı kültürlerin bir arada yaşayacağı kozmopolit bir toplumun temellerini atmıştır. Bu nedenle Fatih, sadece bir "fatih" değil, aynı zamanda bir "kurucu" olarak tarihe geçmiştir ve etkileri bugün bile hissedilmektedir.
Fatih Sultan Mehmet'in en kalıcı miraslarından biri, şüphesiz Osmanlı devlet yapısını yeniden şekillendirmesidir. O, devleti kişilerin veya geleneklerin keyfiyetinden alıp yazılı kanunlara ve kurumsal bir yapıya bağlamıştır. Fetihten sonra karşılaştığı en büyük zorluk, farklı etnik ve dini kökenlerden gelen milyonlarca insanı yönetecek adil ve işlevsel bir sistem kurmaktı. Bu sorunu, hem merkezi otoriteyi mutlak kılarak hem de bu otoriteyi belirli kanunlar çerçevesinde işletecek bir yapıyla çözmüştür. Onun kurduğu bu idari ve hukuki sistem, Osmanlı İmparatorluğu'nun kendisinden sonraki birkaç yüzyıl boyunca ayakta kalmasını sağlayan ana iskeleti oluşturmuştur. Bu yönüyle Fatih, bir fatih olduğu kadar büyük bir kanun koyucu ve reformisttir.
Fatih'in hukuki mirasının zirvesi, Kanunname-i Âli Osman'dır. Bu kanunlar bütünü, Osmanlı'nın ilk kapsamlı anayasal metni olarak kabul edilir. Bu kanunname ile devletin idari yapısı, saray teşkilatı, divan üyelerinin görev ve yetkileri, suç ve cezalar, vergi sistemi ve sancak beylerinden vezir-i azama kadar tüm yöneticilerin protokoldeki yerleri net bir şekilde tanımlanmıştır. Özellikle "Nizam-ı Âlem için" kardeş katline izin veren maddesi çok tartışılmış olsa da, asıl amacı taht kavgalarını önleyerek devletin bekasını ve merkezi otoritenin bölünmezliğini sağlamaktır. Bu kanunname, devleti keyfiyetten hukuka taşıyan devrimci bir adımdır.
Fatih, eski Türk devlet geleneğindeki "ülkenin hanedanın ortak malı" olduğu anlayışını yıkarak mutlak ve merkeziyetçi bir monarşi kurmuştur. Yönetimde köklü Türk ailelerinin nüfuzunu kırmış, yerlerine liyakatle seçilen ve doğrudan kendisine bağlı olan devşirme kökenli bürokratları getirmiştir. Sadrazamlık gibi en üst makamları bu yeni bürokrat sınıfına emanet ederek hem sadakati garantilemiş hem de yönetimde profesyonelleşmeyi sağlamıştır. Divan-ı Hümayun'u devletin en üst karar organı olarak yeniden yapılandırması, onun kurumsal mirasının önemli bir parçasıdır.
Fatih'in mirası, sadece Türk-İslam dünyası için değil, aynı zamanda yönetimi altına aldığı gayrimüslim halklar için de büyük önem taşır. İstanbul'u fethettikten sonra Ortodoks Patrikliği'nin devamına izin vermesi, Ermeni Patrikliği'ni ve Yahudi Hahambaşılığı'nı kurdurması, onun hoşgörü politikasının ve dehasının bir sonucudur. "Millet Sistemi" olarak bilinen bu modelle, her dini cemaatin kendi lideri altında kendi hukukunu, eğitimini ve sosyal yaşamını özerk bir şekilde yönetmesine olanak tanımıştır. Bu sistem, farklı inançların dev bir imparatorluk çatısı altında yüzyıllarca barış içinde yaşamasının sırrıdır.
Fatih Sultan Mehmet, askeri ve idari dehasını, bir medeniyet kurma vizyonuyla birleştirmiştir. Onun için İstanbul, sadece yeni bir başkent değil, aynı zamanda İslam dünyasının ve hatta tüm dünyanın yeni bilim, sanat ve kültür merkezi olmalıydı. Fetih sonrası harap durumdaki şehri canlandırmak için başlattığı imar faaliyetleri, sadece binalar inşa etmek değil, aynı zamanda bu binalara ruh verecek bir entelektüel ortam yaratmaktı. İmparatorluğun dört bir yanından ve hatta İtalya gibi Avrupa ülkelerinden bilim insanlarını, sanatkârları ve aydınları İstanbul'a davet ederek şehri bir cazibe merkezine dönüştürmüştür.
Fatih'in bilimsel mirasının en somut örneği, kendi adıyla anılan külliyenin içinde kurduğu Sahn-ı Seman Medreseleri'dir. Bu medreseler, dönemin en üst düzey eğitim kurumlarıydı ve bugünkü İstanbul Üniversitesi'nin temeli olarak kabul edilir. Fatih, bu medreselerin müfredatını bizzat Ali Kuşçu ve Molla Hüsrev gibi devrin en büyük alimleriyle birlikte hazırlamıştır. Burada sadece dini ilimler değil, aynı zamanda matematik, astronomi, tıp, felsefe ve hukuk gibi akli ilimler de okutuluyordu. Sahn-ı Seman, Osmanlı'da bilimsel düşüncenin zirveye ulaştığı bir kurum olarak Fatih'in en parlak miraslarındandır.
Fatih, "Avnî" mahlasıyla şiirler yazacak kadar sanata düşkün bir hükümdardı. Bu ilgisini, himaye ettiği sanatçılar ve inşa ettirdiği yapılarla gösterdi. Kütüphaneler kurdurdu, nadir el yazmalarını toplattı. İtalyan ressam Gentile Bellini'yi sarayına davet ederek kendi portresini yaptırması, Batı sanatına olan ilgisini ve özgüvenini gösteren eşsiz bir olaydır. Onun döneminde İstanbul, farklı dillerin konuşulduğu, farklı dinlerin ve kültürlerin birbiriyle etkileşim içinde olduğu, Doğu ile Batı'nın sentezlendiği gerçek bir dünya başkenti kimliğine bürünmüştür.
Fatih'in vizyonu, İstanbul'un silüetine de kalıcı olarak damgasını vurmuştur. Şehrin yönetim merkezi olacak Topkapı Sarayı'nın ve şehrin kalbine inşa edilen Fatih Camii ve Külliyesi'nin yapımını başlatmıştır. Fatih Külliyesi, cami, medreseler, kütüphane, hastane (darüşşifa) ve imaretiyle kendi kendine yeten bir şehir gibiydi ve klasik Osmanlı külliye mimarisinin ilk büyük örneğidir. Ayrıca Kapalıçarşı'nın çekirdeğini oluşturan ilk bedestenleri yaptırarak şehrin ticari hayatına yön vermiştir. Bu eserler, onun kurucu ve imarcı kimliğinin taşa kazınmış halidir.
Sonuç olarak, Fatih Sultan Mehmet'in mirası, tek bir alana sığdırılamayacak kadar zengin ve çok yönlüdür. O, askeri bir deha, bir kanun koyucu, bir reformist, bir sanat hamisi ve bir medeniyet kurucusudur. Devlet yapısını hukuki zemine oturtmuş, bilimin ve sanatın önünü açmış, farklı kültürlerin bir arada yaşayabildiği bir sosyal düzen inşa etmiştir. Bu sebeple Fatih'in mirası, fethettiği İstanbul'un surları gibi sağlam, kurduğu Sahn-ı Seman gibi aydınlık ve vizyonu gibi çağları aşan bir derinliğe sahiptir.
Fatih Sultan Mehmet'in çocukluk ve şehzadelik yılları. Onu Fatih yapan hocaları, ilk saltanat dönemi ve yaşadığı büyük dönüşümün hikayesi.
YUKARI ÇIK