Fatih'in 'Kızıl Elma' Rüyası

Fatih'in 'Kızıl Elma' Rüyası

  • 35

'Kızıl Elma' Rüyası: Fatih'in Roma'yı Fethetme Planı Gerçek miydi?

Türk mitolojisinde "Kızıl Elma", fethedilmesi hedeflenen, ulaşılması arzulanan en büyük ve en uzak hedefi simgeler. Bu hedef, bazen bir şehir, bazen bir ülke, bazen de bir cihan hakimiyeti ülküsüdür. Fatih Sultan Mehmet'in saltanatı boyunca, onun için "Kızıl Elma"nın ne olduğu konusunda pek çok fikir öne sürülmüştür. Ancak İstanbul'u fethettikten ve kendisini Roma'nın varisi ilan ettikten sonra, Fatih'in gözünü diktiği nihai bir hedef vardı: Batı Roma'nın kalbi, Hristiyanlık aleminin merkezi, antik dünyanın başkenti olan asıl Roma. Peki, Fatih'in Roma'yı fethetme planı, sadece bir "Kızıl Elma" rüyası, yani ulaşılmaz bir ideal miydi? Yoksa bu, onun son büyük seferi için hazırladığı gerçek, somut ve stratejik bir plan mıydı? Bu yazı, Fatih'in unvanlarından askeri harekatlarına, ideallerinden son nefesine kadar uzanan kanıtları inceleyerek, bu büyük sorunun cevabını arayacaktır.

"Kayser-i Rum": Bir Unvandan Daha Fazlası

Fatih'in Roma'yı fethetme planının gerçekliğini anlamak için önce onun zihin dünyasına girmek gerekir. Onun için bu fetih, sadece bir toprak kazanımı değil, aynı zamanda tarihsel bir hakkın ve unvanın tamamlanması demekti. Bu ideolojik temel, onun Roma'ya olan ilgisinin ne kadar derin olduğunu gösterir.

Roma Mirasına Sahip Çıkmak

Fatih, İstanbul'u fethettiğinde kendisini sadece bir Osmanlı padişahı olarak görmedi. O, Ortodoks Patriği'ne "Yeni Roma'nın Sezar'ı benim" diyerek Doğu Roma İmparatorluğu'nun meşru varisi olduğunu ilan etti. "Kayser-i Rum" (Roma İmparatoru) unvanını resmi olarak kullandı. Bu unvan, sembolik bir iddiadan ibaret değildi. Eğer bir imparatorluğun iki başkenti varsa (Roma ve Konstantinopolis) ve siz bunlardan birini fethettiyseniz, o imparatorluğun gerçek ve tek hakimi olmak için diğerini de fethetmeniz gerekir. Fatih'in mantığına göre, Roma'yı fethetmek, "Kayser-i Rum" unvanının hakkını vermek ve iki Roma'yı tek bir hükümdar altında birleştirmek demekti.

Antik Çağ'a ve Büyük İskender'e Hayranlık

Fatih'in entelektüel kişiliği, onun Roma'ya olan ilgisini daha da pekiştiriyordu. Sarayında İtalyan hümanistleri barındırıyor, onlara Roma tarihi okutuyor, Sezar ve Büyük İskender gibi büyük komutanların hayatlarını inceliyordu. Kendisini onlarla kıyasladığı, hatta onların yarım bıraktığı "evrensel imparatorluk" projesini tamamlama misyonunu üstlendiği rivayet edilir. Onun için Roma, sadece bir şehir değil, aynı zamanda Büyük İskender'den beri süregelen bir cihan hakimiyeti idealinin son ve en parlak sembolüydü.

Siyasi ve Askeri Kanıtlar: Otranto Seferi ve Sonrası

Fatih'in Roma hayali, sadece ideolojik bir temel üzerinde durmuyordu. Saltanatının son yıllarında attığı somut adımlar, bu hayalin gerçek bir stratejik plana dönüştüğünü açıkça göstermektedir.

Papalık ve Venedik'le Stratejik Mücadele

Fatih'in İtalya'daki en büyük iki rakibi, Haçlı seferlerini organize eden Papalık ve Akdeniz ticaretine hakim olan Venedik Cumhuriyeti'ydi. Fatih, bu iki güçle yıllarca süren amansız bir mücadeleye girişti. Bu mücadele, sadece Akdeniz'deki adalar veya Balkanlar'daki kaleler için değildi. Bu, İtalya'ya yönelik nihai bir hamlenin ön hazırlığıydı. Papalığı dize getirmek, Hristiyan dünyasının direncini kırmak anlamına gelecekti.

Otranto'nun Fethi: İtalya'ya Atılan İlk Adım

Roma planının gerçek olduğuna dair en güçlü kanıt, 1480 yılında Gedik Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasının, İtalya çizmesinin topuğunda yer alan stratejik Otranto limanını fethetmesidir. Otranto'nun fethi, sıradan bir akın değildi. Burası, İtalya anakarasına asker ve mühimmat yığmak için mükemmel bir köprübaşı, bir "beachhead" idi. Bu olay, tüm İtalya'yı ve özellikle de Roma'daki Papalık'ı büyük bir paniğe sevk etti. Papa'nın Roma'yı terk etmeye hazırlandığı söylenir. Otranto, Fatih'in "Kızıl Elma"sına uzanan elinin ilk somut dokunuşuydu.

Son Seferin Gizemi ve Tarihçilerin Yorumları

Otranto'nun fethinden sadece birkaç ay sonra, 1481'de Fatih, hayatının en büyük ordularından birini toplayarak yeni bir sefere çıktı. Bu seferin hedefi büyük bir gizlilikle saklanıyordu. Ancak tarihçilerin büyük bir çoğunluğu, bu devasa ordunun Rodos veya Mısır gibi ikincil hedefler için değil, Otranto'daki köprübaşını kullanarak İtalya'yı boydan boya geçip Roma'ya yürümek için toplandığı konusunda hemfikirdir. Fatih'in seferin başında, Hünkar Çayırı'nda aniden vefat etmesi, bu büyük planın yarım kalmasına neden oldu. Onun ölümü, Roma'yı ve Papalık'ı mutlak bir yıkımdan kurtaran olay olarak kabul edilir.

Sonuç olarak, Fatih Sultan Mehmet'in Roma'yı fethetme planı, uzak bir "Kızıl Elma" rüyasından çok daha fazlasıydı. Bu, onun "Kayser-i Rum" unvanıyla benimsediği tarihsel misyonun mantıksal bir sonucuydu ve Otranto'nun fethiyle somut bir askeri stratejiye dönüşmüştü. Fatih'in ani ölümü olmasaydı, 1481 veya 1482 yılında tarihin en büyük hesaplaşmalarından birine, yani "Yeni Sezar" ile Papalık arasındaki nihai savaşa tanıklık etmemiz neredeyse kesindi. Yarım kalan bu rüya, Fatih'in vizyonunun sınırlarının ne kadar geniş olduğunu ve tarihin en büyük "eğer öyle olmasaydı" anlarından birini oluşturduğunu gösterir.

Diğer Yazılarımız

YUKARI ÇIK