Kılıç ve Kanun

Kılıç ve Kanun

  • 47

Kılıç ve Kanun: Fatih Sultan Mehmet'in Devlet Adamı Olarak Portresi

Bir liderin mirası, çoğu zaman tek bir sembolle anılır. Kimi için bu sembol zaferle kalkan bir kılıç, kimi için ise adaleti sağlayan bir kanun metnidir. Ancak Fatih Sultan Mehmet'in tarihi portresi, bu iki sembolü de aynı anda ve aynı güçle elinde tutmasıyla benzersizleşir. O, bir yandan kılıcıyla çağ açıp çağ kapatan, imparatorluğunun sınırlarını Viyana kapılarından Fırat nehrine dek genişleten bir "Fatih"tir. Diğer yandan ise kanunlarıyla bir devleti yeniden kuran, kurumlarıyla medeniyeti inşa eden ve adaletiyle farklı milletleri bir arada tutan bir "Mimar"dır. Onun dehası, bu iki zıt gibi görünen gücü birleştirebilmesinde yatar. Çünkü Fatih, kılıçla alınan toprakların, ancak adil kanunlarla ve sağlam kurumlarla kalıcı bir vatana dönüşebileceğini çok iyi biliyordu. Bu yazı, Fatih'in devlet adamı olarak portresini, onun kılıcının keskinliği ile kanunlarının derinliği arasındaki bu muhteşem denge üzerinden çizecektir.

Kılıcın Hakkı: İmparatorluğun Sınırlarını Genişleten Fatih

Fatih'in devlet adamlığı portresini çizerken, onun kudretli bir fatih olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz. Onun kanunlarının ve reformlarının uygulanabilmesi için öncelikle güçlü, güvenli ve geniş sınırlara sahip bir imparatorluk gerekiyordu. Kılıç, onun için kanunu ve medeniyeti yerleştireceği coğrafyayı hazırlayan bir araçtı. Her bir fethi, rastgele bir toprak kazanma hırsından çok, imparatorluğun geleceğini güvence altına almayı hedefleyen büyük bir stratejinin parçasıydı. O, fethettiği yerin sadece askeri değil, aynı zamanda ekonomik ve jeopolitik önemini de hesaplayan bir stratejistti.

Stratejik Fetihler ve Cihan Hakimiyeti Vizyonu

İstanbul'un fethi, bu vizyonun en büyük adımıydı. Bu fetihle sadece bir şehir değil, bir tarih ve bir meşruiyet kazandı. Kendisini Roma İmparatorluğu'nun varisi ilan ederek evrensel bir hükümdarlık iddiasında bulundu. Ardından gelen Sırbistan, Bosna, Mora, Trabzon ve Kırım fetihleri, bu iddianın altını dolduran hamlelerdi. Fatih'in fetihleri, imparatorluğun karada ve denizdeki kilit ticaret yollarını kontrol etmesini, düşman ittifaklarını kırmasını ve devletin sınırlarını doğal engellere dayandırmasını sağladı. Kılıcıyla, devletinin nefes borularını açmış ve ona hareket alanı sağlamıştır.

Ordunun Modernizasyonu ve Disiplin

Kılıcını bu kadar etkin kullanabilmesinin sırrı, ordusunu modernize etmesinde yatar. Ateşli silahlara ve özellikle topçuluğa yaptığı yatırım, ona savaş meydanlarında ezici bir üstünlük sağladı. Ancak Fatih için teknoloji kadar önemli olan bir diğer unsur da disiplindi. Ordusu üzerinde kurduğu mutlak otorite sayesinde, en zorlu anlarda bile planlarını harfiyen uygulayabilen, profesyonel bir askeri güce sahipti. Kılıcının keskinliği, ordusunun disiplininden geliyordu.

Kanunun Gücü: İmparatorluğu İnşa Eden Mimar Fatih

Fatih, kılıçla kazanılan zaferlerin kalıcı olmayacağını, asıl gücün sağlam kurumlar ve adil kanunlar olduğunu idrak eden bir dehaydı. Fetihler tamamlandıkça, o kılıcını kınına koyup bir mimar ve kanun koyucu kimliğine büründü. Amacı, fethettiği bu devasa toprakları ve çeşitlilik arz eden halkları yönetebilecek, merkezi ve kurumsal bir devlet yapısı oluşturmaktı. Onun devlet adamlığı, bu "inşa" sürecinde kendini en net şekilde gösterir.

Kanunname-i Âli Osman: Devletin Yeniden Tanımı

Fatih'in kanun adamı olarak en büyük eseri, şüphesiz Kanunname-i Âli Osman'dır. Bu kanunlar, Osmanlı Devleti'nin geleneklere dayalı yapısını, yazılı ve net kurallara bağlayan bir anayasa niteliğindedir. Padişahın yetkilerinden devlet görevlilerinin hiyerarşisine, saray protokolünden ceza hukukuna kadar her alanı düzenlemiştir. Bu kanunname ile Fatih, devleti kişilerin keyfiyetinden kurtararak bir kurumlar devleti haline getirmiştir. Kanun, onun imparatorluk binasının temel taşı olmuştur.

Merkeziyetçi Bürokrasi: Saraya Bağlı Bir Yönetim

Fatih'in devlet reformlarının merkezinde, mutlak merkeziyetçilik anlayışı vardır. Yönetimde, köklü ve nüfuzlu Türk ailelerinin gücünü kırarak, doğrudan kendisine bağlı, liyakatle yükselen devşirme kökenli bir bürokrat sınıfı oluşturmuştur. Sadrazamlık gibi en kritik görevlere bu yeni sınıfı atayarak, yönetimde tam bir kontrol sağlamıştır. Bu hamle, imparatorluğun tek bir merkezden, yani padişahın iradesiyle yönetilmesini garantileyen devrimci bir adımdı.

Adalet ve Hoşgörü: Kozmopolit Bir İmparatorluk

Fatih, fethettiği topraklardaki gayrimüslim halkları yönetmek için kılıç yerine adalet ve hoşgörüyü kullandı. İstanbul'u fethettiğinde Ortodoks Patrikliği'ne dokunmaması, Ermeni ve Yahudi cemaatlerine kendi ruhani liderliklerini kurma izni vermesi, "Millet Sistemi"nin temellerini atmıştır. Bu sistem, her cemaatin kendi dini ve hukuki işlerinde özerk olmasını sağlayarak, farklı inanç ve kültürlerin devasa bir imparatorluk çatısı altında barış içinde yaşamasını mümkün kılmıştır. Bu, Fatih'in kanunun gücünü ne kadar bilgece kullandığının en açık delilidir.

Özetle, Fatih Sultan Mehmet'in portresi, kılıç ve kanunun ayrılmaz birlikteliğiyle tamamlanır. Kılıcıyla fethetti, imparatorluğuna coğrafi bir beden kazandırdı. Kanunlarıyla ise bu bedene bir ruh, bir düzen ve bir gelecek verdi. Onun gerçek dehası, bu iki gücü de aynı ustalıkla kullanabilmesinde ve birini diğerinin tamamlayıcısı olarak görmesinde yatar. Fatih, bize bir imparatorluğun sadece savaşarak değil, aynı zamanda adil ve sağlam kanunlar koyarak inşa edildiğini ve yaşatıldığını göstermiştir.

Diğer Yazılarımız

YUKARI ÇIK